Ne macera; bilmediğimiz yerleri keşfetmek, keşfederken yelken öğrenmek bunu da hayatında görmediğin insanlarla; Symphonie de yaşamak!
Symphonie bana göre dünyanın en güzel yelkenlisi! Doğan Hoca kurallarının geçtiği, en güzelini en başta yaşadığım, her seferinde özlemle anacağım ilk göz ağrım…
Doğan Hoca sınırları net çizer, her daim bir alarm durumu (çoğu zaman dillendirmese de) vücut dilinden ifadesinden birşey olacak, hazırlıklı olalım hali vardır… Sirayet eder, bir bakarsın paseralla mı sürtüyor, motordan bir ses mi geliyor vs. bir dolu ayrıntıya dikkat etmeye başlamışsın.
Yelkenliye adımı attık tanışma merasimi, herkeste bir heyecan! Hoca kurallarla giriş yaptı; çıplak ayak gezilmeyecek, eldiven mutlaka kullanılacak, yangın tüpleri vs. güvenlik hatırlatmasından sonra, alışveriş yapılmış, her şey neta vaziyete gelmek üzere.
Doğan ve ben aşağıda buzdolabını yerleştirirken havuzlukdan bir gümbürtü ve bağrış sesi geldi!
Fırladık, doktor refleksi. Gördüğüm sahne İrfan’ın ucuz atlattığıydı… Tekneden pantona atlarken mesafeyi ayarlayamayıp iskele kenarına çarpmış ve tekneye geri düşmüş. Bir bacak da boylu boyunca yüzeyel laserasyon; ilk düşündüğüm umarım kırmamıştır, muayene ettikten kırık yönünde bir belirti olmadığını gördükten sonraki paniğim yolda enfekte eder miyiz oldu. Başardık enfekte de olmadık sağ salim tek parça döndük.
İlk gün 10,4 knot rüzgarla ve şanzımanlı arçelik tarzı dümen tutuşumuzla midemiz ağzımızda (benim ve İrfan’ın, gerisinin maşallahı vardı) Samos‘a kadar gidebildik. Hoca her ne kadar küçük hareketler yapın dese de, bu dümen tutma işinde dalganın gelişini hissetme, anlatmakla olan birşey değil. Ne kadar “dalga kadın gibidir, gelişini hisset ona göre pozisyon al, küçük hareketler yap birden fevrileşme” desek de olmuyor !!!
Tecrübe işte; nasıl anladık hepimiz dümen tutmayı (Hakan hariç, o biliyor)… Şimdi söylüyorum, Doğan Hoca otomatik pilotu açtı maceranın 5. günü, havuzlukta bitkin otururken bir baktık dümen minik minik bir sağ bir sol yapıyor: Jeton düştü!
Biraz da nereleri gördük onlardan bahsedeyim:
Agathonisi Adası‘nda Symphonie-Hadar-Jazz‘ın yanyana alargada kalması, o görüntünün güzelliği, akşam yemeğinde Seagull Restoranı…
Şimdi Agathonisi Adası’na gidecek evli arkadaşlara tavsiyeme gelelim; restoranda garson Angel var mı önceden arayıp sorsunlar. Huzur ortamının korunması için önemli bir hatırlatmadır, yoksa buz var ama isteyemiyoruz. Doğan Hoca sen iste, suyu litrelik istemeyelim, 250ml’lik olsun, kızcağız daha çok gitsin gelsin durumları olabilir dikkat! :))))
Lipsi: Su olan bir ada, arka koyda Altınkum gibi yüzülecek güzel bir koy da var ama bu adanın en güzel yanı damak hafızası yapmak isteyenlere özel Apiraksi Lokantası. Siparişi siz vermeyin dedi hoca; onlar getirsin. Olamaz böyle bir şey! İstiridye kabuğundaki deniz mahsülleri risottayı yerken bunu yapan insan olamaz diyorsun o kadarını söyliyeyim.
Burada Can’ın sesi kesildi; en gencimiz, en enerjik olanımız… Hakan’ın deyimi ile dişi kesse masayı kemirecek Can’ımız doydu :)))
Öyle gaza geliyor ki insan tamam burayı keşfettik hemen binelim yelkenlimize yeni bir yere gidelim.
Nisiros: Baaayılllldımmmmm. 1000 defa daha gidilir, keşfedilecek çok şey kaldı. Doğan Hoca’nın denize girelim diye götürdüğü koydaki lav taşları arasına şinorkelle dalmak, yüzlerce balık çeşidi ile karşılaşmak inanılmazdı. Nasıl özgür ve mutlu balıklar, kaçmıyor etrafında geziniyorlar. Balık olsam burda yaşarım diyeceğin bir yer.
Benim için her anı hatırlanacak harika bir geziydi!
Dr. Çiler ÖNCEL
Aile Hekimi
Darüşşafaka ASM/Sarıyer
Leave a Comment