Ocak ayının buz gibi günlerinden birinde Doğan Güzeliş, iç gıcıklayıcı fotoğraflarla, ‘Phuket gezisi – geç kalmadınız‘ diye facebooka yazmış…
3 yıl üst üste Karayipler’den sonra, rotayı doğuya çevirip “bir de Phuket ve civarını deneyelim” demiş. Uğur Kayran ile günler-haftalarca yöreye has karakteristikleri, yerel denizdeki gel gitleri vb. araştırdıktan sonra, artık yeni denizleri keşfe çıkmaya hazırmış…
Gitmeye karar verdikten sonra Google Amca’da Phuket ve Andaman Denizi’ni araştırmıştım – acaba nasıl bir yer diye… Sıkılırsam dünyanın öbür ucunda ufacık bir teknede tanımadığım onca insanla ne yapacaktım? “James Bond Adasında inecek var” mı diyecektim!?
Kimseyi, Doğan Hocamı dahil, tanımıyordum…
Türkiye kar kış pençesindeyken, uzun bir yolculuktan sonra uçaktan indiğimde, yüzümde hissettiğim güneşin sıcaklığıyla, keyiften dört köşe olmuştum.
Bir taksiye atlayıp ‘Ao Po Grand Marina pleaseee‘ dedim.
Tatil başlasın…
Bir katamaran ve bir mono yelkenlinin Andaman Denizi’ndeki dansı…
Biraz dinlenme ve tanışma faslından sonra, toplu halde Phuket adasının bir ucundan diğer ucuna, Patong Beach’e attık kendimizi. Orada hala birbirimizi tanımaya çalışırken ilklerimiz çoktu – kumsalda yalınayak yürüyüş, yerel usul jumbo karidesler, kalamalar ve tabii ki bakkal misali köşe başı bulunan “Halo Masaaajj” ile tanıştık.
İkinci gün, Doğan Hoca’nın engin tecrübeleriyle hazırladığı 1 metre uzunluğundaki alışveriş listesindekiler hummalı bir uğraş ile alındıktan sonra denize açıldık (“mükemmel bir listeydi hocam” demeden geçemeyeceğim…)
Her biri dimdik duran dikey adaların arasındaki sığ mı sığ denizde aheste aheste ilerlemeye başladık…
Katamaran hanımefendisine, ben yüzen 4 oda, 1 salon ev diyeyim, siz otel süiti deyin… Ön taraf kış bahçesi, arka taraf yaz bahçesi şeklinde, uzak doğunun o Salvador Dali görüntüsünün içinde kendimizi şımarmaya teslim ettik.
Mono, klasik yelkenli olmanın avantajı ve edasıyla katamaranın bir önünden bir arkasından kıvırarak flört eden Kasanova’mız.
Altı harika gün, iki tekne, o ada senin bu ada benim yol aldık.
James Bond Adası, Phi Phi Dong Adası, Maymunlar Plajı, Krabi Koyu, dünyaca meşhur Rai Le Plajı… Anlatmakla bitmez-gidip görmek lazım…
Kendilerini her fırsatta masajlara bırakanlar, acı mı acı ama bir o kadar da leziz Tom Yun Goong Çorbası ve çeşit çeşit deniz ürünlerini masalara “little little in the middle” yaptıranlar, biraz kültür, biraz doğa isteyenler… Çil yavrusu gibi dağılıp, sonra deniz “gitmeden” botlarımızda toplanıp teknelerimize dönüşlerimiz…
Geceleri teknelerde yüzlerimizi yıldızlı gökyüzüne doğru verip filenin üzerinde sohbetler ve oracıkta uyuyakalmalar.
Hangi birini anlatsam ki…
İlk gün tek ortak noktaları sadece Doğan Hoca ve yelken aşkı olan 16 Türk dünyanın öbür ucunda… Gördüm ki bu bile ahenk içinde hoş bir tatil geçirmek için yeterli olabiliyormuş.
Yelkenli denizin aşkına tutulmuş, egosunu karada bırakıp sunulan şartlara uyumlanabilen, birbirine karşı hoşgörülü, her ortamdan keyif almayı hayat felsefesi yapmış insanlar, adeta birer geniş gönüllü denizgil-sapien oluyor sanırım.
Biraz da Doğan Sailing disiplini eklenince, bırak “James Bond Adasında inecek var” demek, tatilin son günü gelip marinayı pruvamızda gördüğümde “Andaman Denizinde 150 adacık mı vardı, keşke daha çok vaktimiz olsaydı da gezebilseydik” diye iç çektiğimi söyleyebilirim.
Phuket – Şubat 2016
Leave a Comment